Therapia Garden Psikoloji


  Tel : Çekmeköy Şube : 0 (538) 310 72 72
Ataşehir Şube : 0 (541) 310 72 72

Kategori: Genel Haberler

Nöropsikolojik bozukluklar nedir, ne zaman değerlendirme ve terapi gerekir?

Nöropsikoloji, psikolojik olguların beyindeki sistemlerde nasıl karşılık bulduğuyla ilgilenen bilim dalıdır. Nöropsikolojinin bir alt dalı olan klinik/uygulamalı nöropsikoloji, beyinde oluşan nörolojik rahatsızlıkların kişinin psikolojik işlevselliğini nasıl etkilediği ile ve bu işlevselliğin nöropsikolojik rehabilitasyon yoluyla nasıl düzeltilebileceğiyle ilgilenir. Travmatik beyin hasarı, felç, multiple sclerosis, epilepsi, Alzheimer, Parkinson gibi rahatsızlıklar geçirmiş ve geçirmekte olan bireylerde genelde nöropsikolojik işlevsellikte sorunlar görülür.

Nöropsikolojik işlevsellikten bahsedildiğinde kişinin hem bilişsel, hem duygusal, hem de davranışsal işlevselliği göz önüne alınmalıdır. Örneğin beyninin en ön lobunda (prefrontal cortex) herhangi bir sebeple hasar meydana gelmiş bir kişi, hem psikososyal alanda, hem de bilişsel alanda problemler yaşar. Psikososyal alanda yaşayabileceği problemler inhibisyon (kendini engelleme) kontrolünün kaybolması sebebiyle uygunsuz davranışlar sergilemek, empatinin kaybolması sebebiyle ilişkilerde problemler yaşamak, zayıf duygusal karar kabiliyeti ve zayıf sosyal muhakeme gücü olabilir. Bilişsel alanda yaşayabileceği problemler ise planlama, esnek düşünebilme, öğrenilen bilgileri hatırlayabilme gibi yürütücü işlevlerde bozukluk, zayıf dikkat gücü, katı düşünme, ve stereotipik (tekrarlayıcı, ritüelistik) davranışlar olabilir.

Nöropsikolojik değerlendirme kişinin hem bilişsel, duygusal ve davranışsal işlevselliğini ölçebilmeli, hem de kişinin bu sonucu gerçek hayata ne kadar yansıtabildiğini göstermelidir. Shallice ve Burgess’e (1991) göre frontal lob hasarı olan hastalar geleneksel nöropsikolojik testlerde sağlıklı bireylere yakın performans gösterebilirken, günlük hayat aktivitelerinde oldukça zorluk çekebilmektedirler. Örneğin bir ev hanımı, kendisinden su kaynatıp yumurta pişirmesi istendiğinde bunun nasıl yapılacağını size anlatabilir, fakat kendinden bunu eyleme geçirmesi istendiğinde başarısız olabilir. Kişinin zekasının ve bilgisinin korunmuş olup, bunu düşünce ve davranışlarını düzenlemede kullanamıyor olmasına “frontal lob paradoksu” denir (Walsh, 1985). Bu sebeple nöropsikolojik değerlenmede klasik testlerin yanı sıra, kişinin bilişsel kabiliyet gerektiren günlük yaşam aktivitelerindeki becerilerinin de ölçülmesi, daha isabetli bir nöropsikolojik değerlendirme profilinin oluşturulmasında önemlidir.

Nöropsikolojik değerlendirme nörolojik rahatsızlıkları olan bireyler için önemli olmakla birlikte, bir psikolog sadece bu aşamada devreye girmez. Bu sınıftaki rahatsızlıklardan şikayetçi kişiler, rahatsızlıklıklarının hem biyolojik anlamda kendilerinde yarattığı değişimler, hem de işlevselliklerinin ve günlük hayatlarının önemli ölçüde etkilemesi sebebiyle instabilite, patlayıcı öfke, benmerkezci veya çocukça davranışlar, hissizleşme ve hatta major depresyona kadar giden problemler sergileyebilmektedirler (Lishman, 1998).

Örnek verecek olursak, travmatik beyin hasarı geçirmiş bir birey, hastaneden çıktıktan sonra gözüne ilk çarpacak şey fiziksel problemleri olacaktır ve hemen “eski haline dönmek” isteyecektir. Ancak bu mümkün olmadığında, ve kişi bilişsel ve duygusal problemlerinin de farkına vardığında sıklıkla ortaya çaresizlik gibi duygular çıkar. Bu aşamada amaç “eski halime dönmek” değil, “yeni halimle hangi stratejilerle baş edebilirim” olmalıdır. Nöropsikoloji alanında uzmanlaşmış bir psikologla çalışmak, bu süreçte problemin analizi, hastanın doğru biçimde bilgilendirilmesi, terapi hedeflerinin belirlenmesi ve kişinin yeni hayatına adapte olabilmesi açısından yararlı olacaktır.

Uzman Psikolog Zeynep Karabuda

Daha Fazla

Hipnoz ve Hipnoterapi

Hipnoz, tamamen gevşemiş ve tamamen zihnine odaklanmış durumda olan danışana terapistin telkinlerde/tavsiyelerde bulunduğu terapötik bir tekniktir. Hipnozun, tartışmalı bir konu olmasına karşın çoğu uzman, ağrı, anksiyete ve duygudurum bozuklukları gibi birçok konuda etkili ve güçlü bir terapötik teknik olduğunu kabul edilmektedir.

Amerikan Psikoloji Derneği’ne (American Psychological Association) göre; Hipnoz, terapistlerin tedavi sürecinde kişiye telkinlerde bulunması ile kişinin algıları, duyuları, düşünceleri ve davranışlarında bir değişim yaşamasıdır. Bazı durumlarda hipnoz kişileri daha tetikte ve uyarılmış hale getirmek için kullanılırken çoğunlukla hipnoz kişinin gevşemesi, sakinleşmesi ve iyi olma haline geçmesi için kullanılmaktadır. Genellikle hipnoz, huzur veren, rahatlatan bir deneyimin imajinasyonunu (zihinde canlandırma) ya da düşüncesini içerir. Hatta bazı uzmanlar hipnozu, kişinin tamamen gevşemiş ve rahat hissettikleri bir duruma dikkatlerini odaklaması olarak da tanımlamaktadır. Hipnozu deneyimleyen çoğu kişi ise bunu huzurlu olma durumu olarak tanımlamaktadır. Nasıl ki, bir büyüteç güneş ışıklarını odaklayarak onları daha güçlü hale getiriyor ise, benzer bir şekilde, odaklandığımızda ve konsantre olduğumuzda zihnimizi de daha güçlü hale getirebiliriz. Çünkü hipnoz kişinin kendi potansiyelini daha fazla kullanma imkanı sağlar.

Hipnozun etkinliği ile ilgili olarak genel bir kanı olmasına karşın, araştırmalarda ve klinik yaklaşımlarda hipnozun nasıl işlediği ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar hipnozun, belli bir hipnoz olabilme seviyesine sahip kişilerde kullanılabileceğine inanırken, bazı uzmanlar da kişinin hipnotik ortam ve telkinlere tepkisini etkileyen güçlü bilişsel ve kişilerarası etkenlerin olduğuna inanmaktadırlar. Bazı insanlar hipnozdan daha çok faydalanmalarını sağlayan hipnoz olabilme becerisi ve kapasitesine sahiptirler. Burada şunu da unutmamak gerekir: hipnoz, diğer tüm terapötik teknikler gibi, birçok problemde ve birçok danışanda oldukça etkili olmasına karşın etkinliği kişiden kişiye değişiklik gösterebilir.

HİPNOZLA İLGİLİ MİTLER (YANLIŞ İNANÇLAR)

  • İnsanlar genellikle hipnoz olduklarında kontrollerini kaybedecekleri, isteklerine yenik düşeceklerini, hipnoz yapan kişinin hakimiyetine gireceklerini düşünerek korkarlar. Fakat, hipnoz durumu zayıflık ya da saflıkla aynı şey değildir. Birçok kişi hipnozla ilgili fikirlerini filmlerden ya da gösterilerden edinirler. Oysaki sahne gösterilerinde hipnozu kullananlar, katılımcılarını gösteri yapmayı seven, işbirliğine açık gönüllü kişilerden seçerler. Bu gibi sahne gösterileri genel olarak insanların hipnoterapi desteği aramaları için cesaretlerini kırar.

 

  • Hipnoz ile ilgili diğer bir mit de hipnoz sırasında kişinin tamamen bilincini kaybedeceği ve yaşadıklarını hiç hatırlamayacağı ile ilgilidir. Hipnoz olan kişilerin çok az bir kısmı çok derin seviyede bir transa geçerek yaşadıklarını hatırlamayabilirler fakat büyük bir çoğunluk hipnoz sırasındaki her şeyi hatırlar. Hipnoz sırasında yaşananları hatırlamak faydalıdır da çünkü her şeyi hatırlayabildiğimiz orta seviyeli bir trans ile hipnozla ulaşmak istediğimiz hedefe ulaşılabilir.

 

  • Hipnoz sırasında danışan, hipnoterapistin kontrolü altında değildir. Hipnoz kişiye zorla yapılan bir şey değil, kişinin kendi isteğiyle yaptığı bir şeydir. Hipnoterapist danışana yardımcı olmak ve yol göstermek için oradadır.

 

Hipnozun Kullanıldığı Alanlar

  • Travmalar (taciz-tecavüz, duygusal-fiziksel istismar, şiddet, kayıp)
  • Anksiyete-kaygı
  • Fobiler
  • Kanser tedavi süreci
  • Ameliyat öncesi ve sonrası
  • Depresyon
  • Stresle baş etme
  • Öfke kontrolü
  • Alt ıslatma ve dışkılama problemleri
  • Sınav kaygısı
  • Spor ve performans sorunları
  • Sigara bırakma
  • Obezite, Kilo verme/düzenleme
  • Cinsel işlev sorunları
  • Uyku bozuklukları
  • Öğrenme güçlüğü ve konsantrasyon problemleri

 

Hipnozdan en yüksek fayda sağlayabilmek için, danışanın problemi çözmekle ilgili motivasyonu yüksek olması ve hipnoterapistin hem hipnoz hem de danışanın problemi konusunda yeterli eğitimi almış bir uzman olması gerekmektedir.

Şunu da unutmamak gerekir ki diğer tüm terapötik yöntemler gibi hipnoz da, bazı problemler ve bazı danışanlar için çok yüksek bir fayda sağlayabildiği gibi, bazı danışanlarda çok büyük bir fayda sağlayamayabilir. Bu nedenle, sadece hipnozun kullanıldığı bir yöntem ile tüm problemleri çözmeye çalışmak yerine, diğer terapötik teknik ve becerilerin de kullanıldığı kapsamlı bir hipnoterapi süreci her zaman tercih edilmelidir.

 

 

Daha Fazla

İsteklerinizi Belirtirken Aşırı mı Naziksiniz ?

Arkadaşlarınızla dışarı çıktığınızda gitmek istediğiniz yer ya da yapmak istediğiniz şeyle ilgili düşüncelerinizi söylemekte tereddüt mü ediyorsunuz? Birçok durumda, kendi tercihlerinizi kendinize saklayarak partnerinizin sizi yönlendirmesine izin mi veriyorsunuz? Ya da belki başkalarınız isteklerini yapmaya o kadar çok alıştınız ki kendi tercihleriniz olduğunu bile unuttunuz!

Kibar ya da uyumlu olmak tabi ki iyidir. Fakat diğerlerine uyum sağlamak temel odağın ise ve gerçekten ne istediğini göz ardı ediyorsanız, hem siz hem de ilişkiniz zarar görebilir. Aşırı uyumlu olmak duygularınıza yabancılaşmanıza yol açabilir. Ayrıca diğerlerinin ne istediğinizi bilmesine ve sizi takdir etmesine engel olmuş olursunuz.

Aşırı nazik olmaya çalışmadan, hayatı kendin gibi yaşamak için aşağıdaki 2 temel adımı denemelisiniz.

  1. Hoşlandığınız ya da hoşlanmadığınız şeyleri paylaşmadan önce onların neler olduğunu net olarak bilmelisiniz. Bu nedenle ilk olarak sizi her halükarda mutlu eden şeylerin ne olduğunu kendinize sorun. Hatta bir liste yapmayı da deneyebilirsiniz.
  2. Tercihlerinizin neler olduğunu bir kez fark ettiğinizde bunları, ilgili, destekleyici ve sizin mutluluğunuzu isteyen bir yakınınız ile paylaşın. Sonrasında ise, tercih yapacağınız bir durumla karşılaştığınızda “arzuladığınız” seçeneği açıkça ifade edin.

Bu konuda pratik yapmak, tercihleriniz hakkında bilgilenmenizi ve diğerlerine de bunu ifade etmenizi kolaylaştıracaktır. Bu hiçbir zaman anlaşmazlık yaşamayacağınız anlamına gelmez ancak, risk almaya daha istekli olacaksınız. Anlaşmazlık yaşadığınızda görüş farklılıklarının çoğunun önemsiz olduğunu, ilişkinize zarar vermediğini hatta samimi bir ortam yaratarak sizi daha da yakınlaştırdığını göreceksiniz

İlişkilerinizde kendinizle ilgili ne kadar çok şey paylaşırsanız ilişkiniz o kadar güçlü bir şekilde gelişir.

Daha Fazla

Sizin stresle baş etme yönteminiz hangisi ?

Hepimiz stresle baş etmenin çeşitli yollarını buluruz. Bazı stresle baş etme yöntemleri diğerleri kadar faydalı değildir. Örneğin, negatif baş etme tepkileri sizi yıpratarak ve kafanızı karıştırarak stresinizin daha da artmasına yol açabilir. Diğer taraftan pozitif baş etme tepkileri size o anki duruma odaklanma ve probleminize çözüm arama şansı verir. Her stresle pozitif baş etme tepkisi her insanda fayda sağlamaz. Sizin için faydalı olan pozitif baş etme yöntemini bulana kadar denemeye devam edin.

Pozitif Baş Etme Tepkileri

  • Müzik dinlemek
  • Evcil hayvanınızla vakit geçirmek
  • Gülmek ya da ağlamak
  • Arkadaşlarınızla dışarı çıkmak (alışveriş, sinema, yemek v.b.)
  • Duş almak
  • Yaratıcı aktiviteler yapmak (resim yapmak, yazı yazmak v.b.)
  • Spor yapmak
  • Doğada vakit geçirmek
  • Eşiniz ya da yakın arkadaşınızla sohbet etmek
  • Bahçe işleri ya da evde ufak tamirat işleri yapmak
  • Nefes egzersizleri, gevşeme egzersizleri, meditasyon yapmak
  • Problemleri çözmek için plan yapmak ve uygulamak
  • Kendi başınıza çözemediğinizde bir uzmandan yardım almak

Negatif Baş Etme Tepkileri

  • Kendini eleştirmek (olumsuz iç konuşmalar)
  • Hızlı araba kullanmak
  • Tırnak yemek
  • Öfkeli ya da şiddete yönelimli olmak (başkasına vurmak ya da bir şeyleri atıp kırmak)
  • Çok fazla ya da az yemek
  • Çok fazla kahve içmek
  • Sigara içmek
  • Alkol içmek
  • Eşine, çocuklarına ya da arkadaşlarına bağırmak
  • Keyif verici maddeler kullanmak
  • Aile ve arkadaşlardan uzaklaşmak

Tabi bu baş etme yöntemlerinin de sınırları vardır.

  • Her an her yerde uygulanabilir olmayabilirler.
  • Tam bir gevşeme, rahatlama sağlamayabilirler.
  • Bazen yeni bir tür stres yaratabilirler.
  • Çok sık kullanıldığında etkinliğini kaybedebilirler.
Daha Fazla

Öfkenizi kontrol etmek için ipucları

  • Olayları “berbat” ya da “korkunç” gibi nitelemek yerine “bu durum pek hoş değil” şeklinde ifadeler kullanın.
  • Gerçekçi olmayan ifadelerden kaçının. “Buna katlanamam” yerine “bundan gerçekten hoşlanmadı” gibi daha gerçekçi ifadeler kullanmayı deneyin.
  • Diğer insanların farklı davranmaları “gerektiğini” ya da öyle davranmak “zorunda oldukları” gibi düşüncelerin yerine farklı davranmalarını “istediğinizi” belirten düşünceleri yerleştirin.
  • Sıkıntı duyduğunuz durumların sıklığını ifade ederken “daima”, “asla” gibi abartmalardan uzak durun.
  • “Davranışları” değerlendirin “kişileri” değil.
  • Öfkelenmeye başladığınız zaman nefesinizi düzenleyin ve kaslarınızı gevşetin. Bu, öfkenizi daha da kabartan savaş-kaç tepkisinin vücudunuza verdiği etkiyi durduracaktır.
  • Rahatlayacağınız, huzurlu hissedeceğiniz bir sahneyi zihninizde canlandırın, düzenli nefes alıp verirken stresinizin akıp gittiğini hissedin. Gevşeme tekniklerini ne kadar tekrar ederseniz o kadar hızlı etki edecektir.
  • Yumuşak müziklerle kendinizi dinlendirin. Enstrümantal ve doğa sesleri olan müzikler en faydalı olanlardır.
  • Hangi durumlarda öfkelendiğiniz hakkında farkındalık kazanın ve tepkinizi belirleyin. Öfkelenme sürecinde ne kadar erken müdahale ederseniz o kadar iyidir. Buradaki anahtar, patlamadan önce sakin kalabilmeyi başarabilmektir.
  • Son olarak, öfkelenmeyi tamamen önleyemeyeceğinizi kabullenin. Asla öfkelenmemek hedef değildir. Buradaki hedef duygu ve düşüncelerinizle ilgili farkındalık kazanarak, öfke gibi zarar veren bir duygu yerine insan doğasına uygun olan engellenmişlik ya da hayal kırıklığı duygularını yaşamaktır.

Eğer bunları denemenize rağmen sorununuz devam ederse mutlaka bir uzmandan destek alın.

Daha Fazla